29 Şubat 2012 Çarşamba

Ünlü yorumcu geçtiğimiz ay yayınladığımız "Yaklaşan İsyan" kitabını değerlendirdi: Aman dikkat!

Ne Radikal Kitap ne Sabit Fikir ne de diğerleri, kitap tanıtımı böyle olur! ABD'nin meşhur muhafazakar, cumhuriyetçi, ateşli ve "telaşlı" yorumcusu Glenn Beck, Yaklaşan İsyan kitabını ta Amerika'dan sizler için değerlendiriyor, tehlikelerini bir bir anlatıyor.

24 Şubat 2012 Cuma

Çeviri odaklı felsefe okumaları atölyesi

ÇEVBİR
(Çevirmenler Meslek Birliği)
ÇEVİRİ ODAKLI FELSEFE OKUMALARI ATÖLYESİ
Bahar 2012
Moderatörler: Bahadır Turan - Mehmet Onur Doğan

Çevbir'in meslek içi eğitimleri kapsamında düzenlenen çeviri odaklı felsefe okumaları atölyesinin temel amacı, sosyal ve beşeri bilim metinlerinin, özelde felsefe metinlerinin çevirisinde karşılaşılan belli başlı güçlükleri görünür kılmak, bu güçlüklerin üstesinden gelmek için kullanılabilecek stratejileri incelemektir. Bu doğrultuda, kavramların dilden dile nasıl aktarıldığının ve felsefe çevirilerinde farklı yaklaşımların yanı sıra, ağırlıklı olarak 19. ve 20. yy felsefeleri ve felsefecileri üzerinde durulacaktır. Oturumlar belli birtakım çeviri metinlerin ve birlikte yapacağımız çevirilerin incelenmesi, karşılaştırılması şeklinde geçecektir. Bu minvalde, okuma ve çeviri ödevleri olacaktır.

17 Mart’ta başlayıp on hafta sürecek olan çeviri odaklı felsefe okumaları atölyesinde, katılımcılara bir felsefe metnini en doğru şekilde Türkçeye aktarmaları için gerekli asgari hassasiyetin kazandırılması amaçlanmaktadır. 

9 Şubat 2012 Perşembe

Görev bilinci ile sınanan vicdan ve ölümcül bir 'deney'

1971 yılında Stanford Üniversitesi'nde psikolog olan Philip G. Zimbardo ve ekibi, başarısızlığına rağmen en bilinen sosyal psikoloji deneylerinden birine girişti. Stanford Deneyi ya da Zimbardo Deneyi olarak anılan bu deneyin amacı basitti: hapishanelerin ve gardiyan ya da mahkum olmanın insan psikolojisi üzerindeki etkilerini ölçmek. 24 öğrenci gardiyan ve mahkum rolleriyle üniversitenin psikoloji laboratuarının alt katında hazırlanan hapishane simulasyonuna yerleştirirler. Araştırmacılar mahkum rolünü oynayanların gardiyan rolünü oynayan öğrencilerin duygularını farketmemesi için gözlükler dağıtılmasına kadar her ayrıntıyı dikkat ettiklerini düşünmektedirler ancak 'deney' hiç ummadıkları şekilde kontrolden çıkar. Mahkumlar mahkum, gardiyanlar ise gardiyan rollerini hızla benimser. Birçok mahkum psikolojik travma yaşarken, gardiyanların üçte biri daha sonra "gerçek" sadistik eğilim sergilemekten yargılanır. Kendisi dahil herkesin rollerine fazla kaptırdığına kanaat getiren Profesör Zimbardo, deneyi 6. gününde sonlandırır.

8 Şubat 2012 Çarşamba

Zavallılar ve özgür bir "canavar"

Bir fanusta karar verecek kadar olgunlaştırılmış, ama dışarıdan hiçbir dayatmayı ezberine almamış bir beyin ürettiğinizi düşünün. Hiç kirlenmemiş, gazete manşetlerine, dayatılmış ahlak kurallarına, toplumsal korkulara maruz kalmamış bu gencecik beyni alın ve ona dünyayı gösterin. Acı çekenleri, zenginlik içinde yaşayanları, kadınları, erkekleri, çocukları, zulmedenleri, ezilenleri, ezenleri, mülkiyeti, baskıyı, özgürlüğü gösterin ona. Dünyanın bütün köşelerinden birer sahne gösterin yalnızca, hiçbir şey demeden. Ve sonra bırakın o karar versin kimden yana olacağına, kimi koruyacağına, nerede saf tutacağına.


Hepimiz bunun cevabını merak ediyoruz aslında içten içe. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, aklımızın içindeki her düşünce, en ufak düşünceler bile anılarla sarılmış, başkalarından duyduklarımızla şekillenmiş, yani her şey öğretilmiş… “Özgür irade yoktur” da denilebilir tüm bunlardan yola çıkıp daha popüler bir ifade kullanmak isteyecek olursak. Peki ya gerçekten özgür irade olsaydı, ya gerçekten özgür irademizle bir seçim yapmak mümkün olsaydı?

7 Şubat 2012 Salı

Rüyaların bilgeliği hayatta ne işimize yarar hocam?

“Rüyalar anlatıldığında niçin genellikle böyle sıkıcı gelir diye yıllardır düşünürdüm ve bu sabah yanıtını buldum; çok basit, zaten bildiğiniz yanıtlar gibi: Bağlamı yok... Bir bankanın zeminine konan doldurulmuş bir hayvan gibi.”

Böyle diyor Burroughs “Benim Eğitimim - Bir Rüyalar Kitabı” isimli son eserinde. Rüyaların bir bağlamı yok mu gerçekten? Oysa bir bankanın zeminine tarafımızdan konmuş doldurulmuş bir hayvanın duygusal-düşünsel bir bağlamı kuşkusuz vardır. Bunu bir banka memuru görmüşse başka, bir kredi mağduru görmüşse başka, bir avcı görmüşse başka bir bağlamı vardır üstelik. Her ne kadar rüyalara “bilinçsizlik” atfederek işin içinden sıyrılsak da rüyalarımızın Freud’un ya da dini rüya tabirlerinin atfettiğinden daha fazla bağlamı var.

Rüyaların hayatla bağlamını ayıran YARIK (Burroughs gibi biz de büyük yazalım), rüyalardan çekip alınan bilincin kendisiyle “gerçek hayat” arasında başlıyor. Bilinç, yalnızca “akıl” değil, duygu-düşünce bütünlüğüdür. Oysa “gerçek hayat”ta bu ikisi pekala birbirinden ayrılır. Duygularınız başka, düşünceleriniz başkadır. Aşk başka, iş başka. Dostluk başka, ticaret başka. Her birimizin “aktör” ya da “oyuncu” olduğu yerde, “rollerimiz” olduğu yerde, eylemlerimiz kendimize ait değildir ki bilincimiz kendimizin kalsın, duygu-düşünce bütünlüğünü, kendi bütünlüğümüzü koruyalım. Türkçede bu dilimize de vurur. Pek çok dilde aynı kelimeyle karşılanan “vicdan” ve “bilinç” ayrılıverir. Her şeye vicdanıyla bakanlar çıkar, vicdanla hiçbir şey çözülmez diyenler çıkar sonra. Tartışmayı başka bir dile aktarmaya kalksanız epey uğraşmanız gerekir.